8. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Açış ve Ödül Töreni

8. Uluslararası Türk Dili Kurultayının Açış ve Türk Diline Hizmet Ödülü Töreni 23.05.2017 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız, devlet erkânı, Kurum Başkanlarımız, bilim adamları, öğretmen ve öğrencilerin iştirakiyle Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezinde gerçekleştirildi. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’yla başlayan program 2017 Türk Dili Yılı tanıtma filminin gösterilmesinden sonra sırasıyla Türk Dil Kurumu Başkanımız Sayın Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanımız Sayın Prof. Dr. Derya ÖRS, Başbakan Yardımcımız Sayın Yıldırım Tuğrul TÜRKEŞ, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın konuşmalarıyla devam etti. Programın sonunda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından Türkiye ve yurt dışından 12 bilim insanına Türk Diline Üstün Hizmet Ödülü verildi.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Konuşmaları

Kurultayın başarılı geçmesi temennisinde bulunarak sözlerine başlayan Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN iştirakçi bilim, kültür ve edebiyat adamlarına teşekkür etti. Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN “Dilimiz Kimliğimizdir” özdeyişiyle ilan edilen “2017 Türk Dili Yılı”nın, Avrupa’dan Asya’nın derinliklerine kadar geniş bir coğrafyada konuşulan Türkçe için hayırlı olmasını diledi.

Türk dili kurultaylarının, 1932’den 1982 yılına kadar 18 defa gerçekleştirildiğini, 1988 yılından sonra ise önce “Uluslararası Türk Dili Kongresi”, ardından da yine kurultay adıyla bu toplantıların devam ettiğini hatırlatan Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, “Türk diliyle ilgili bu düzenli toplantılara rağmen, geçtiğimiz bir asır, maalesef, dilimiz konusunda en çok sıkıntı çektiğimiz, en çok kopuş yaşadığımız dönem olmuştur. Alfabe değişikliğinden sonraki sürecin doğru yönetilememesi, adeta kültürel bir felakete maruz kalmamıza yol açmıştır.” diye konuştu.

Dil gibi hayati bir meselenin ideolojik tartışmaların aracı hâline getirilmesinin acısının hâlâ çekildiğini belirten Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, “Türkiye, her alanda olduğu gibi, Türk dili konusunda da geçmişiyle barıştığı, geçmişinden aldığı güçle geleceği kucaklamaya hazırlandığı yeni bir dönemin eşiğindedir. Orta öğretim kurumlarımıza Osmanlıca derslerini koymamız, bu yönde atılmış adımların örneklerinden biridir.” dedi.

Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, kendi ana dilini en doğru ve güzel şekilde konuşamayan bir toplumun, başkalarına da katkı sağlayamayacağını vurguladı ve sözlerinin devamında şunları söyledi: “Türk dilinin konuşulduğu geniş coğrafyada yürüteceğimiz kapsamlı çalışmalar için de, öncelikle kendi dilimizi geliştirmeye ihtiyacımız vardır. Türkiye’nin giderek derinleşen uluslararası ilişkileri ile iş ve eğitim için ülkemizi tercih eden yabancıların sayılarının her geçen yıl artması, Türkçe öğretimi konusunda önemli bir potansiyel ortaya koymuştur. Az önce Sayın Başbakan Yardımcımızın belirttiği gibi bir özentidir gidiyor. Kendi dilimizin zenginlikleri varken bu özentilerle adeta, biraz ağır olacak ama hayvanların yarıştırıldığı Avrupa’daki ‘arena’ları kalkıp spor salonlarında isim olarak kullanmak, pek de kibar değil, şık değil. Biliyorum yarın yazılı ve görsel medya bunu alıp bunun üzerinden bindirecek. Varsın bindirsin, biz doğruları konuşmaya mecburuz. Bunları konuşamadığımız için bedel ödüyoruz, bunları konuşacağız. Hele hele siz değerli bilim insanlarımız bunları konuşmadığı sürece işte genç nesiller bunun bedelini farklı şekilde ödüyorlar.”

Teknolojinin, tüm dünyayı belirli sınırlara ve dillere mahkûm etme tehdidi karşısında, Türkçeye daha sıkı sahip çıkma mecburiyetinde olunduğumuzu ifade eden Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, Türk dili konusunda yürütülen çalışmaların önemine değindi ve Kurultayın, Türk dilinin bütün dünyada hak ettiği yeri alması konusunda çok hayırlı ve önemli gelişmelerin müjdecisi olacağına inandığını belirtti.

Türkçenin; dünyanın en kadim, en yaygın konuşulan ve en zengin dillerinden biri olduğunu hatırlatarak üzerinde konuşulmayı, tartışılmayı hak eden köklü bir dilimizin olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, “İnsan, sözünü, yaratanın bizlere en büyük lütuflarından biri olan dil ile hecelere, kelimelere, cümlelere dökerek söylüyor. Bu bakımdan, hayatı ve eşyayı anlamlandırdığımız dilimiz, Türkçemiz, bizim en büyük güzelliğimizdir.” sözlerine yer verdi.

Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türk Milleti olarak eğer bugün milattan önceki döneme kadar uzanan bir yazılı kültür geçmişinden, 2 bin 200 yıllık kesintisiz bir devlet geleneğinden, bin 400 yılı aşan âlemşümul bir medeniyet birikiminden söz ediyorsak, bunu dilimize, dil ile ifade ettiğimiz sözümüze, sözlerimizle nesilden nesile aktardığımız değerlerimize borçluyuz. Öyle ki dil, kültürün ve medeniyetin köşe taşıdır desek yeridir. Dilini kaybeden bir toplumun, diğer değerlerini koruması çok zordur, hatta mümkün değildir. Bunun için, kültürlere ve medeniyetlere saldırılar önce nereden başlıyor? Dilden başlıyor. Dilini aldığı anda da o milleti çökertiyor. Goethe, ‘Bir millete, o milletin diliyle oynamaktan daha büyük suikast olamaz’ diyor. Biz işte böyle bir suikaste maruz kalmış bir milletiz. Bu saldırı, dilimizle birlikte, onun mütemmim cüzü olan şahsiyetimizi, millî karakterimizi de hedef almıştır.”

Yaşayan bir varlık olan dilin, her canlı gibi emek, beslenmek, korunmak ve geliştirilmek ihtiyacı olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, “Esasen, Türkçenin ne uydurukça olarak karşımıza çıkan sun’i teneffüslere ne de ifrat ve tefrit alameti olan diğer dillerin kuralsız istilasına ihtiyacı yoktur. Dilimizin tek ihtiyacı, onun kıymetini bilecek insanlar ve kurumlardır. Türkçenin konuşma, edebiyat ve bilim olarak yetersizliğinden, fakirliğinden söz eden kimse, şayet art niyetli değilse, Türkçeden, Türkçenin zenginliklerinden bihaber demektir.” görüşlerine yer verdi.

Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlük’ündeki kelime sayısının 600 bini geçtiğine, İngilizcenin en gelişmiş basılı sözlüğünün dahi 230 bin civarında kelimeden oluştuğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, “Türkçenin Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca ve diğer dillerle olan etkileşimini genişleterek bizim de çok farklı rakamlar telaffuz etmemiz mümkündür. Bin yıl önce, Dîvânu Lugâti’t-Türk ismiyle 10 bine yakın kelimeden oluşan sözlüğü bulunan bir dile yetersiz demek, bühtanların en büyüğüdür. Bu vesileyle, Türkçenin en eski 2 büyük kaynağından biri olan bu eseri kültürümüze kazandıran Kâşgarlı Mahmud’u rahmetle yâd ediyorum. Diğer önemli eserimiz olan Kutadgu Bilig gibi bir hazineyi bizlere miras bırakan Yusuf Has Hacib’i de, aynı şekilde rahmetle anıyorum” şeklinde konuştu.

Yunus Emre’den Köroğlu’na, Yahya Kemal’den Necip Fazıl’a kadar Türkçenin güzelliklerinin bugüne ulaşmasına vesile olan tüm söz ustalarını, gönül erlerini, kalem ve kelam erbabını da minnetle yâd ettiğini sözlerine ekleşen Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, “Bilimde, teknolojide, ekonomide, sanayide, ticarette ve her alanda muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak için mücadele ederken, dilimizi ‘millî ruhumuz’ olarak görüp sahiplenmek mecburiyetindeyiz” dedi.

Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, her konuda olduğu gibi, medeniyet mücadelesinde de önde olanın, öncü olanın mefhumlarının ve ifadelerinin baskın çıkacağına işaret etti ve devamında şu değerlendirmelerde bulundu: “Bilgisayarı siz keşfetmişseniz, ona dair mefhumlar sizin dilinizle şekillenir, tescillenir. Siyasette, ekonomide, bilimde ürettiğiniz görüşler, düşünceler, mefhumlar sizin dilinizle yaygınlaşır. Örneğin, İbn Haldûn’un 650 yıl önce ifade ettiği asabiye, ümran, bedavet, hadaret, mülk gibi mefhumlar, bugün de sosyal bilimlerin temel mefhumları arasındadır. Dilimizle ilgili bazı güncel sıkıntıları tartışırken, bu genel manzarayı göz ardı etmemeliyiz. Küresel düzeyde faaliyet gösteren teknoloji firmalarının Türkçeyi görmezden gelmeleri veya özensiz şekilde kullanmaları hepimizi üzüyor. Hâlbuki biz henüz bilgisayarlarda harf ve imla işaretlerinin yerleri Türkçeye göre düzenlenmiş olan F klavye kullanımını dahi yaygınlaştırabilmiş değiliz. Klasik olarak kabul gören edebî eserlerin yeterince ilgi görmediğinden, onların ayarında yeni eserler üretilemediğinden şikâyet etmiyor muyuz? Sosyal medya mecralarında, televizyon dizilerinde, gençlerimizin kendi aralarında, Türkçenin nefasetine ve zenginliğine aykırı bir çoraklığın hüküm sürdüğünden muzdarip değil miyiz?”

Kişinin kendisinin yeteri kadar önem vermediği Türkçe konusunda, başkalarının hassasiyet göstermesini bekleyemeyeceğinin altını çizen Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, “Dilimizle birlikte millî ruhumuzun da zayıfladığı gerçeğini kabul etmeli ve bu konudaki tedbirleri ona göre hep birlikte almalıyız. Dilimizin zenginliklerinin tamamını kucaklayan bir anlayışla Türkçemize sahip çıkacağız.” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, 8. Uluslararası Türk Dili Kurultayının çalışmalarının başarılı geçmesi ve “2017 Türk Dili Yılı”nın, bu doğrultuda önemli ve hayırlı faaliyetlere vesile olması temennisinde bulundu. Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN sözlerini, Kurultay vesilesiyle üstün hizmet ödüllerine layık görülen, Türkçeye emek vermiş 12 Türklük bilimcisini tebrik ederek tamamladı.

Başbakan Yardımcımız Sayın Yıldırım Tuğrul TÜRKEŞ’in Konuşmaları

Sayın Cumhurbaşkanım,

Çok Değerli Konuklar,

“8. Uluslararası Türk Dili Kurultayı”nın açış ve ödül törenini teşriflerinizden dolayı, başta zatıalileri olmak üzere, toplantımıza katılarak bizleri bu müstesna günde yalnız bırakmayan çok değerli devlet erkânımızı ve sevgili konuklarımızı, en kalbî şükranlarımı arz ederek sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

İlki, 26 Eylül – 5 Ekim 1932 tarihleri arasında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün katılımıyla Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen Türk dili kurultayının üzerinden 81 yıl geçmiştir. Bugün sekizincisi düzenlenen bu önemli kurultaylar, dünyanın çeşitli ülkelerinden ve yurt içinden katılan çok sayıda bilim insanının ve dil bilimcinin değerli katkılarıyla Türkçeye ve Türklük bilimine önemli hizmetlerde bulunmuştur.

Bugün, sizlerle birlikte açışını yaptığımız “8. Uluslararası Türk Dili Kurultayı” da, tıpkı geçmişte olduğu gibi, Türklük biliminin hemen her alanında gerçekleştirilmekte olan ulusal ve uluslararası çalışmaların geniş bir hasılasını ortaya koyacak olması bakımından aynı öneme ve değere sahiptir.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bilimde, kültürde ve sanatta gerçekleştirmek istediği hamlelerin anahtarı olarak görülen Türkçe, o günden bu yana maceralı, tartışmalı ve inişli çıkışlı pek çok süreçler yaşamıştır. Bu karmaşık ve sorunlu süreçlerin kısa bir tarihçesini vermek bile, bu konuşma için ayrılan süreye sığmayacak kadar uzun bir zaman gerektireceğinden, burada, dil konusunda günümüzde yaşanan birkaç önemli soruna değinmekle yetineceğim.

Türkçe, bizi millet yapan ve bir arada tutan unsurların en önemlilerinden birisidir. Türkçenin korunması ve sağlıklı bir şekilde geleceğe taşınması, Türk devleti ve milleti tarafından üzerinde ciddiyetle durulması ve dikkate alınması gereken beka sorunlarının en başında gelmektedir.

Şanlı tarihimizden aldığımız dil mirasının azameti ve zenginliği göz önüne alındığında, bugün gelinen noktada, Türkçe adına çok da iç açıcı bir manzarayla karşı karşıya olmadığımızı üzülerek ifade etmek durumundayım.

Kuru bir kelimeler yığınından ibaret olmayan dilimizin, ülkemizin uzun vadeli ülkülerini gerçekleştirme yolundaki en vazgeçilmez araçlardan birisi olduğunu dikkate alarak, devlet ve milletçe bu hususta yaşanan olumsuzlukları bir an önce gidermezsek, geri dönüşü olmayan tehlikeli bir yola girmek üzere olduğumuzu ve dilimizin ciddi bir tehditle karşı karşıya kalacağını şimdiden öngörebiliriz.

Türkçe, son yüzyılda hemen her alanda, yabancı dillerin, özellikle de İngilizcenin etkisi altına girmiştir. Bilinen, anlaşılan ve kuralına uygun Türkçe karşılıkları olduğu hâlde, basın yayın kuruluşları, kitle iletişim araçları ve kimi bilim çevreleri tarafından dilimize sokuşturulan çok sayıda yabancı kökenli kelime, sadece anlaşma dilimizi, sosyal kavram ve terimlerimizi değil, yer, mekân, dükkân, bina, kurum ve kuruluş adlarıyla şehirlerimizi de tanınmaz hâle getirmekte, yabancılaştırmakta ve Türk kültüründen uzaklaştırmaktadır.

Son dönemde inşa edilen büyük ve gösterişli binaların, alışveriş, ticaret ve eğlence merkezlerinin, toplu konutların, hastanelerin, açık ve kapalı spor alanlarının adları yüzde doksan oranında yabancılaşmıştır. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerimizle veya sadece turistik yörelerimizle sınırlı kalmayan bu özenti ve duyarsızlık hâli, “Burası Türkiye mi?” dedirten çirkin ve sevimsiz bir manzaranın neredeyse ülkemizin tamamına hâkim olmasına yol açmıştır.

Ön adları yabancı olan bu mekânların “tower, plaza, mall, center, residence, center, club, arena, hospital” gibi genel adlarının da yabancı olmasının Türkçeye, Türk kültürüne, millî ve yerel mimarimize, ortak yaşama alanlarımıza, sosyal ve medeni hayatımıza verdiği zararın önüne geçmek için daha ne kadar bekleyeceğiz? Belediyelerimizin ve ilgili kamu kurumlarımızın bu konuda bir an önce harekete geçmesi ve gerekli yasal düzenlemelerin Meclisimizce yapılmasının zamanı hâlâ gelmemiş midir?

Sayın Cumhurbaşkanım,

Devletimizin 2023, 2050 ve 2071 hedeflerine ulaşma yolunda, millî kültür, sanat, bilim ve eğitim alanlarında gerçekleştireceği atılımların hedefine ulaşması için, zengin, kullanışlı, anlaşılır ve temiz bir Türkçeye muhtaç olduğumuz çok açıktır. Dünya dilleri arasında zenginliği, işlekliği ve kıvraklığıyla öne çıkan, edebî birikimiyle bütün dünyaya parmak ısırtan Türkçenin, gerekmedikçe başka dillerden yeni kelime ve kavramlar almasına ihtiyaç yoktur. Her türlü kelime ve kavram türetme yollarına sahip olan, başka dillerde eşine az rastlanır bir mecazlı anlatım ve ifade gücü bulunan bu muhteşem dilin, kendine özgü telaffuz, dilbilgisi, söz dizimi, vurgu ve tonlama unsurlarının yozlaşması, ecdadımızdan bize kalan en paha biçilmez miras olan Türkçeye yapabileceğimiz en büyük kötülük olacaktır.

Türkçe konusunda gerekli duyarlılığa, özene ve bilince sahip genç kuşaklar yetiştirmeyi başaramaz ve Türkçenin kendine özgü doğal dokusunun yabancı diller tarafından bu hızla tahrif edilmesine göz yumacak olursak, tarih önünde hepimizin sorumlu ve kusurlu olacağını bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak isterim.

Sayın Cumhurbaşkanım,

15 Mart 2017 tarihinde düzenlenen bir törenle, zatıalilerinin yüksek himayelerine alınan “Dilimiz Kimliğimizdir” üst başlıklı “2017 Türk Dili Yılı” ilanını gerçekleştirdik. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile bağlı kuruluşu Türk Dil Kurumunun öncülüğünde başlatılan bu olağanüstü önemli millî davaya vermiş olduğunuz samimi destekten dolayı, zatıalilerine bir kez daha en derin şükranlarımı arz ediyorum.

Yine, 17 Mayıs 2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “Başbakanlık Genelgesi” ile bütün kamu kurum ve kuruluşlarını, yerel yönetimleri, sivil toplum örgütlerini ve basın yayın kuruluşlarını “2017 Türk Dili Yılı” etkinliklerine destek ve katkı verme konusunda görevlendiren Sayın Başbakanımıza da aynı şekilde en içten teşekkürlerimi ve minnet duygularımı arz ediyorum.
Hiç kuşkusuz “2017 Türk Dili Yılı” ilanı, uzun soluklu ve kesintisiz bir yürüyüşün sadece ilk adımından ibaret olacaktır. Bu etkinlik, 2017 yılına münhasır kalmayarak, yine zatıalilerinin yüksek himayeleri ve kamu kurumlarımızın değerli destek ve katkılarıyla önümüzdeki yıllar boyunca da olanca hızıyla devam edecektir.

Bu münasebetle, “8. Uluslarası Türk Dili Kurultayı” ile 15 Mart’ta resmen ilan etmiş olduğumuz “2017 Türk Dili Yılı”nın milletimize, ülkemize, devletimize ve büyük Türk dünyasına hayırlar getirmesi temennisiyle başta zatıalileri olmak üzere, bütün değerli konuklarımızı bir kez daha en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanımız Sayın Prof. Dr. Derya ÖRS’ün Konuşmaları

Sayın Cumhurbaşkanım,

Saygıdeğer konuklar,

Türklük bilimi ve Türk dili konusunda, Türk dünyasının nitelik ve nicelik bakımından en geniş katılımlı ve kapsamlı toplantılarından olan ve dört yılda bir düzenlenen “8. Uluslararası Türk Dili Kurultayı”nın açış ve ödül törenini, değerli zamanınızı ayırarak teşriflerinizden ötürü zatıalilerine en derin şükranlarımı ve saygılarımı arz ederim.

15 Mart 2017 Çarşamba günü “Dilimiz Kimliğimizdir” üst başlığıyla resmen ilan ettiğimiz “2017 Türk Dili Yılı” etkinliğimizde olduğu gibi, bugün de bizleri yalnız bırakmayan saygıdeğer devlet erkânımızı, Kurultaya yurt dışından ve yurt içinden katılan değerli bilim insanlarını, aydınlık yarınlarımızın umut fidanları olan aziz gençlerimizi sevgi ve saygıyla selamlarım.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Türk devletinin ve milletinin, kelimenin tam anlamıyla millî ve vazgeçilmesi imkânsız sayılabilecek birkaç davası varsa, bunlardan birisi muhakkak ki Türkçe davasıdır. Vatan, millet, devlet ve bayrak kavramları ne kadar önemli ve değerliyse, dil de bir o kadar önemli ve değerlidir.

Son iki yüzyıldır yaşadığımız toplumsal ve siyasal çalkantılar, her şeyden çok dilimizi etkilemiş, âdeta kökünden sarsmış, binlerce yıllık dil ağacımızın yaprakları birer birer sararıp dökülmüş, etrafını yaban otları sarmıştır. Bugünün tabiriyle Türkçenin fabrika ayarlarıyla oynanmıştır. Bu yüzden, “Türk diline kimsene bakmazıdı.” diyen Âşık Paşa’nın yedi asır önce işaret ettiği tehlike ve tehdit, bir kez daha kara bulutlar gibi dilimizin üstüne çökmüştür. Türkçenin özellikle son elli yıldır içine düştüğü uçurum gün geçtikçe daha da derinleşmektedir. Karacaoğlan bugün çıkıp gelse, kendi öz yurdunda, “Dilleri var bizim dile benzemez.” demekten kendini alamayacaktır.

Dünyanın en güçlü ve zengin dillerinden birisi olan Türkçeyi tehdit eden asıl ve gerçek tehlike, dilimizin kendisini yenileme hususundaki imkân ve kabiliyetlerinin eksikliğinden değil, bu konudaki toplumsal ve kurumsal bilinç eksikliğinden, duyarsızlık, özensizlik ve aymazlıktan kaynaklanmaktadır. Türk toplumunun ve devlet kurumlarının, dil konusundaki sinir uçları her geçen gün biraz daha duyu yitimine uğramaktadır. İmlasından telaffuzuna, dilbilgisinden ses tonlamasına ve vurgularına kadar hızlı bir değişime uğrayan Türkçenin daha fazla zarar görmeden bir an önce korunma altına alınması ve bu husustaki maddi manevi bütün tedbirlerin hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Çizdiğim karamsar tablonun, kimilerince abartılı bulunabileceğinin farkındayım. Yüksek müsaadelerinizle iddiamı doğrulayacak birkaç çarpıcı örnek vermek istiyorum: Teşkilatları yasayla belirlemiş kamu kurum ve kuruluşlarımızın pek çoğunun asıl adlarıyla alt birimlerinin adları, söz konusu kelimelerin Türkçeleri olduğu hâlde, yabancı kelimelerden teşkil edilmiştir. Anayasamız başta olmak üzere, her türlü hukuki metinlerimizde hiçbir şekilde kullanılmaması gereken yüzlerce yabancı kelime ve kavram yer almaktadır. Belediyelerimizin alışveriş şenlikleri yerine shopping fest’ler düzenlemeleri, Türkçe ve Türk kültürü adına kabul edilmesi mümkün olmayan yaklaşımlardır. Tıp dilimizin Türkçeden arındırılarak Latince ve İngilizceye mahkûm edilmesi yetmezmiş gibi, hastane adı taşıyan mekânların çoğu da hospitala dönüştürülmüştür. Spor salonlarımız artık birer arenadan ibarettir. Bütün dünyada kendisini ispat etmiş olan inşaat kesimimizin son yıllarda ürettiği bina ve mekânların yüzde doksanına Batı kökenli dillerden alınma yabancı adlar verilmiştir, verilmektedir. Şehirlerimizin artık tanınmaz hâle gelen, Türk İslam kültürüne büsbütün yabancılaşmış çehresi bu durumun en somut göstergesidir. Şimdilerde küçük mahallelerimizde bile bakkal, berber, manav, kahvehane kalmamış, bunların yerini market, kuaför, groseri, kafe almıştır. Türkiye’de üretilen ve marka değeri taşıyan çok çeşitli ticari malların ve eşyanın neredeyse tamamına yakını ile bunları üreten şirketlerin adları yabancı dillerden seçilmektdir. Bazı devlet kurumlarının çıkardıkları yayınlar da dâhil olmak üzere, Türkiye’de yayımlanan haftalık ve aylık dergilerin yüzde 60’a yakını yabancı adlar taşımaktadır. Birkaç istisna dışında televizyon ve radyoların büyük bölümünün tam veya kısaltılmış adları yabancıdır. İngilizce kelimeler bu hızla dilimize girmeye devam ederse, çok değil 20 yıl sonra, zamanında Fransızcadan alınmış kelimelerle birlikte dilimizin en az yüzde otuzu Batı kökenli kelimelerden oluşacaktır. Türkçenin geleceği için bundan daha büyük bir tehlike ve tehdit düşünmek mümkün değildir.

Bunların hepsinden daha vahim olanı, Türkçenin bir bilim dili olarak ilerlemesini ve gelişmesini engelleyen yabancı dilde eğitim meselesinin devlet eliyle desteklenmesidir. Gençlerimiz mutlaka bir veya birkaç yabancı dil öğrenmeli, ancak belli sayıda teknik alan dışında, özellikle sosyal bilimler alanında yabancı dilde eğitim görmemelidirler. Çünkü hiçbir toplum kendi tarihini, edebiyatını, felsefesini, toplumbilimini, sanatını ve kültürünü başka bir dille inşa edemez. Yabancı dille millî ve yerel bir kültür ve medeniyet inşa etmek, içi boş ve anlamsız bir iddiadan öteye geçemez.

Devletimizi ve milletimizi, 21. yüzyılın ikinci, üçüncü ve dördüncü çeyreğine taşıyarak küresel bir güç hâline getirecek maddi ve manevi unsurlar arasında en ön sıralarda yer alan Türkçenin önemini ve değerini kavramak zorundayız. Türkçe konusundaki bilinci ve duyarlılığı ilköğretim sıralarından başlayarak geliştirmekten başka çıkar yolumuz yoktur. Aksi takdirde Türkçenin birkaç kuşak sonra bir anlaşma ve iletişim aracı olmaktan çıkıp bir çatışma ve anlaşmazlık unsuruna dönüşmesi kaçınılmaz hâle gelecektir.

Sayın Cumhurbaşkanım,

“2017 Türk Dili Yılı”, başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere, toplumun bütün kesimlerinin dikkatini yukarıda saydığım olumsuzluklara çekmek ve bunlara çözüm yolları arayıp bulmak amacıyla ilan edilmiş bir başlangıç adımıdır. Zatıalilerinin yüksek himayelerine alınan hayati öneme ve değere sahip bu etkinliğin en üst düzeyde derecede başarılı olabilmesi ve olumlu sonuçlar elde edebilmesi için eğitim, bilim, kültür ve sanat konularında sorumluluk sahibi olan bütün Bakanlıklarımızın ve onlara bağlı kurum ve kuruluşların işbirliğine, yardımına, desteğine ve katkısına ihtiyacımız vardır. Devletimiz ve milletimiz el el verip çalıştığı sürece, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir zorluk olmadığına içtenlikle inanıyorum.

Bu vesileyle, “8. Türk Dili Kurultayı”nın açış ve ödül töreninin yüksek huzurlarında icra edilmesini tensip buyuran ve “2017 Türk Dili Yılı” faaliyetini himayelerine alan zatıalilerine mahsus teşekkürlerimi arz ediyorum. Yayımladıkları Genelge ile kamu kurumlarını “2017 Türk Dili Yılı”na destek vermek üzere görevlendiren Sayın Başbakanımız Binali YILDIRIM’a ve çalışmalarımızda bize her türlü kolaylığı ve yardımı sağlayan Sayın Başbakan Yardımcımız Yıldırım Tuğrul TÜRKEŞ’e bir kez daha en kalbî şükran ve minnet duygularımı ifade etmek istiyorum. Birazdan sizin elinizden “Türk Diline Hizmet Üstün Ödülü” alma bahtiyarlığına nail olacak olan yerli ve yabancı bilim insanlarımızı yürekten kutluyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Türk Dil Kurumu Başkanımız Sayın Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN’in Konuşmaları

Sayın Cumhurbaşkanım,

Değerli Konuklar,

1932’de başlayan, değişik tarihler ve adlarla yirmi kere yapılan toplantıların yirmi birincisi olan 8. Türk Dili Kurultayına hoş geldiniz. 156’sı yurt içi 110’u yurt dışı 266 iştirakçiden 247 bildiri bu toplantımızın bel kemiğidir. Oturumlarda Türkiye dâhil 34 ülkeden iştirakçi vardır.

Kurultayımızı teşriflerinizden ve 2017 Türk Dili Yılı’nı himayelerinizden dolayı zatıalilerine en içten şükranlarımı sunarım.

2017 Türk Dili Yılı’nı başbakanlık genelgesi yayımlayarak hükûmet birimlerinin çalışma alanına katan Sayın Başbakanımız Binali YILDIRIM’a

Her zaman himayekâr iş birliği içerisinde bulunduğumuz Sayın Başbakan yardımcımız Yıldırım Tuğrul TÜRKEŞ’e teşekkürlerimi arz ederim.

Yurt dışından ve yurt içinden Kurultaya katılarak Türklük bilimine ve Türkçeye hizmet eden değerli bilginlerin her birine ayrı ayrı minnet ve şükran duygularımı arz ederim.

Biz Kurum olarak devlet yazışmalarında dilimizi kalıcı olarak kullananlarla; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu mahallî idareler olmak üzere bütün kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve basın yayın organları ile işbirliğine talibiz ve hazırız. Ders kitaplarındaki Türkçe, televizyon dizilerindeki Türkçe hususunda katkı vermeğe hazırız.

Devlet kurumlarından Türkçe duyarlılığı beklemek yerine bir Türkçe danışmanı istihdam edilmesinden yana olduğumuzu belirtmek isterim. Basın yayın kuruluşlarının özen göstermediğini söylemeğe gerek yok. Düzeltme işaretsiz ve noktalamasız, hatta sonu noktasız cümleler aldı başını gidiyor.

Belediye meclislerimizin Türkçe hassasiyeti konusunda karar vermesini ve müeyyide uygulamasını istemek hakkımızdır çünkü bu işin Kurum uhdesinde olduğunu sanıp bizden talep edenlere teker teker meram anlatmak işimiz olmamalı.

Dil kirliliği dil yanlışlığına dönüştü. Kelime dikkatsizliklerine ilave olarak ifade bozuklukları da resmî olarak icra edilebilmektedir. “Eski dışişleri bakanı” yerine “dışişleri eski bakanı” demek ne ise “IV. Murat” yerine “Murat IV.” demek de aynıdır. F klavye yerine başka klavye kullanmak hız bakımından yürüyen merdivene tersine tırmanmakla eştir. F klavye ile yarışan Türkler Latin harfi kullanan on altı dilde metin yazmada hep birincilik almışlardır.

“Daha bir asır önce kullandığımız ve herkesin anladığı ortalama kelimeleri sürgün edip dilden atanlar, neden Batı kökenli kelime, kavram ve terimlere sonuna kadar kucak açıyor ve neden eşyaya ve mekânlara ad verirken Türkçe kelimeler kullanmak birilerinde aşağılık duygusu oluşturuyor ve onları âdeta rahatsız ediyor?” sorusuna cevap bulmadıkça dil meselemizi çözemeyiz.

Ağırlıklı olarak sözlük çalışmalarını yürüten Kurumumuz Makedonca-Türkçe Türkçe-Makedonca, Arnavutça-Türkçe Türkçe-Arnavutça, Bulgarca-Türkçe Türkçe-Bulgarca sözlüğü yayımlama hazırlıkları içerisindedir. Bunun gibi bize katkıda bulunanlarla komşu coğrafyamızın dilleri öncelikli olarak sözlük hazırlayanlara kapımız açıktır.

Tarihî derinlik içerisinde atalarımızın kullandığı dilden kopuk talihsiz, coğrafi genişlik içerisinde akrabalarımızın konuştuğu dilden kopuk hâlsiz, anlaşılır Türkçesi varken vizyonlu misyonlu hasılı siyonlu işgal kelimeleriyle istikbalsiz bir Türkçe ile ancak başarısızlık başarılabilir. Buhrana kriz dersek kalp sektesine kriz dersek krizden kurtulamayız. Çizgisiz olamayız, çizgimiz Türkçe olmalı. İlgisiz olamayız ilgimiz kendimize olmalı. Kimliksiz olamayız dilimiz kimliğimiz olmalı. Bu -malı -meli’ler küçük görülürse elin malı olmak herhâlde kaçınılmaz olmalı.

Hiç kimse kullanılmaması gereken bir kelimeyi “ama o milletlerarası” deyip kullanma serbestliğine sahip değildir. Milletlerarasının olması için milletlerin var olması gerekir. Var oluş mücadelesinde millet tarafını seçmeyen arada kalır. Ağır taşı köşeye korlar. Köşede ağır bir millet olmayıp arada küçük bir kabile olmak başkasının keyfine meze olmaktır. Atlar tepişir arada merkepler ezilir. Küheylan olana merkeplik zillettir.

İşgalci kelimelerin beynimizi istila etmesine hiçbir Türk’ün kullanmadığı, hiçbir Türk’ün anlamadığı, hiçbir kuralın tanınmadığı yapma, Türkçesi ile karşı durulamaz. Kurucumuzun orta yolu yolumuzdur.

Sayın Cumhurbaşkanım, “Türkçe elden gidiyor, Türkçe gidince Türk kimliği de gidiyor, sizin döneminiz böyle bir gafletle anılmamalı.” cümlesini haddini aşmadan vahameti arz etmek olarak alınız.

Dilimiz kendimizdir, kamusumuz namusumuz. Kendimizi kurtarmak elzem namusumuzu korumak ehemdir. Türk dili çınarının konuşulmayan, yazılmayan hasılı kitaplaşamayan yapraklarının topraklaşması mukadderdir. Dilimiz dünümüz, dilimiz günümüz, dilimiz ömrümüzdür. Elimize dilimize sahip olmak şiarımızdır. Özümüz ana dilimizde ata sözümüzdedir. Ana dilimiz ata mirasımızdır. Mirasın reddiyle mirasın talanıyla büyünmez, yabancı engeli, yabancılaşma illeti mirasımızın yarına taşınmasıyla aşılır, bu iş böyle başarılır. Başarı dileklerimle, hepinizi muhabbetle selamlıyorum.

Ödül Töreni

 Programın sonunda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından Türkiye ve yurt dışından 12 bilim insanına Türk Diline Üstün Hizmet Ödülü verildi. Ödül alanlar:

Dr. Yong-Sŏng LI (Güney Kore) 1964 yılında Güney Kore Gyeonggi’nde dünyaya geldi. Orhon Yazıtları ile Rusya ve Çin’deki Türk dilleri üzerine yaptığı çalışmaları ve Türkiye’deki Türklük bilimi çalışmalarının Kore’de tanınmasına olan katkılarıyla bilindi. Türk Dillerinde Akrabalık Adları ve Türk Dillerinde Son Takılar adlı çalışmaları Türklük bilimi sahasında oldukça mühimdir. Türkçe ile ilgili çalışmaların Güney Kore’de yaygınlık kazanmasında mühim bir rolü vardır.

Prof. Dr. Şükrü Haluk AKALIN (Türkiye) 1956 yılında Adana’da dünyaya geldi. 2001-2012 yılları arasında Türk Dil Kurumu Başkanlığı vazifesini yürüttü. Türkiye Türkçesi ve Türk dilinin lehçeleri ile ilgili çok sayıda çalışması vardır. Türk Dil Kurumu Başkanlığı sırasında Kurumun geniş halk kitleleri tarafından tanınmasına ve benimsenmesine katkılarda bulundu.

Doç. Dr. Burul SAGINBAEVA (Kırgızistan) 1956 yılında Kırgızistan’ın Oş bölgesinde dünyaya geldi. Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesinin münasebetleri üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınmaktadır. Bugünkü Türk Dillerindeki Yapı Çeşitliliği, Kırgızca-Türkçe/Türkçe-Kırgızca Sözlük gibi pek çok çalışması hem Kırgızistan’da hem de Türkiye’de yayımlamıştır.

Prof. Dr. Gulbanu KOSSYMOVA (Kazakistan) 1954 yılında Kazakistan’ın Aktöbe şehrinde doğdu. Kazak Türkçesinin tarihi, dil bilgisi ve sözlükçülüğü ile eğitim yöntemleri ve köken bilgisi alanındaki çalışmalarıyla tanınmaktadır. KOSSYMOVA köken bilgisi alanındaki çalışmalarını Tarihî Adlandırmaların Etimolojisi adlı kitabında toplamıştır.

 Prof. Dr. Marcel ERDAL (İsrail) 1945’te İstanbul’da doğdu. Dil bilimi, köken bilgisi, Türk dili, Türk lehçeleri, eski Çuvaşça Prof. Dr. Marcel ERDAL’ın uzmanlık alanlarıdır. Bu alanlarda birçok yayını vardır. Eski Türkçede Söz Yapımı ve Eski Türkçenin Dil Bilgisi Prof. Dr. Marcel ERDAL’ın en çok tanınan eserleridir.

Prof. Dr. Hamza ZÜFİKAR (Türkiye) 1941 yılında Bitlis’te dünyaya geldi. Türkiye’deki terim çalışmalarına katkıları, Türk Dili dergisinde dilimizin çeşitli sorunlarına yönelik yazıları, uzmanlığından başkanlığına kadar Türk Dil Kurumunda aldığı vazifeler vesilesiyle verdiği hizmetleriyle tanınmaktadır. Hamza ZÜLFİKAR, Türk Dil Kurumu Terim Bilim ve Uygulama Kolu Başkanı olarak pek çok terim sözlüğünün projelere bağlanarak yayımlanmasını sağlamıştır.

Dr. Yusuf AZMUN (İran Türkmenlerinden) 1939’da Horasan bölgesinde Gumbedikâvus’ta dünyaya geldi. Türkmen Türkçesi üzerine çalıştı. Türkmen şair Mahdumkulu hakkında ve Türkmencenin söz varlığı üzerine çalışmalar yaptı.

Prof. Dr. İgor Valentinoviç KORMUSHİN (Rusya Federasyonu) 1939’da Leningrad’da doğdu. Türk Dil Kurumu şeref üyesi olan KORMUSHİN, Altay dillerinde ettirgenlik konusuyla Sovyetler Birliği halklarının dillerine yönelik yaptığı çalışmaları ve özellikle eski Türk harfli Yenisey mezar yazıtları üzerine yaptığı çalışmaları ile göze çarpmaktadır.

Prof. Dr. Nevzat GÖZAYDIN (Türkiye) 1938 yılında Ankara’da doğdu. Türk Dil Kurumu çalışmalarına sözlük, yazım kılavuzu, Türk Dili dergisi, çeviri eserlerin yayımlanması gibi farklı alanlardaki katkılarıyla tanınmaktadır. 1983’ten beri Türk Dil Kurumunda çeşitli komisyonlarda vazife yapmaktadır.

Prof. Dr. Efrasiyap GEMALMAZ (Türkiye) 1937 yılında Erzurum’da doğdu. Yetiştirdiği öğrenciler ve Erzurum Ağzı adlı üç ciltlik çalışmasıyla Türklük bilimine büyük katkı sağlamıştır. Türkiye’deki Türk dili çalışmalarında bilgisayarı ilk kullanandır. 1989 yılında Türk Dil Kurumu üyeliğine seçilmiştir. Çağdaş Azeri Türkçesi Metinleri Antolojisi, Türkmence Metinler, Türkçenin Derin Yapısı, Azeri Türkçesi Lügati gibi eserleri vardır.

Prof. Dr. Kemal ERASLAN (Türkiye) 1930 yılında Diyarbakır’da dünyaya geldi. Türk Dil Kurumu üyeliği de yapan ERASLAN’ın Mizanü’l-Evzan, Mecâlisü’n-Nefâyis, Mevlânâ Sekkâkî Divanı, Eski Uygur Türkçesi Grameri eserleri Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanmıştır. Türk Dil Kurumu üyeliği vesilesiyle verdiği hizmetler ile tanınmaktadır.

Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ (Türkiye) 1922 yılında Nevşehir’de doğdu. Türk Dil Kurumu aslî üyeliği, Yönetim ve Yürütme Kurulu üyelikleri, Gramer Kolu Başkanlığı gibi vazifeleri vesilesiyle verdiği hizmetler; Türklük biliminin farklı meselelerine dair yaptığı çalışmalar ve hazırladığı dil bilgisi kitabı ile büyük katkı sağlamıştır.