“Evet destekliyorum, NOBEL Aytmatov’a verilmeli” 3 MART 2008 YENİÇAĞ GAZETESİ

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Sadık Tural dikkatimizden kaçması mümkün olmayan bir öneri gündeme getirdi. Daha doğrusu gündemde yer bulması için gayret ediyor. En azından edebiyata ilgi duyması gereken kurum ve kuruluşlar açısından. Ama bu yeterli mi? Sadık hocamın belirttiği gibi yeterli değil. Hem Türkiye’de hem de dünyadaki edebiyat bilimcilerinin, gazetelerin köşe yazarlarının, haber ajansları ve televizyon kanallarının bu konuyu sahiplenmesi gerekiyor.Yani Türk kamuoyu tam olarak kenetlenmeli. Dış temsilciliklerimiz büyük gayret göstermeliler. Özellikle bütün Türk Cumhuriyetlerinin, Kırgızistan vatandaşı olan “Türk asıllı” Cengiz Aytmatov’un Nobel Adaylığını tescillemeleri, sürece büyük katkı sağlar. Düşünsenize, Aytmatov’un yaklaşık 300 milyonluk bir camiayı temsilen aday olmasını. Galiba yıllar boyu söz konusu ülkelerle uluslararası boyutta ortaya konulan en büyük ve somut projelerden birisi olacaktır. Sonuçta ödül kazanılmasa bile bu ortak hareket duygusu pek çok alanda meyvelerini verecektir. Eminim bu atmosfer Türk kurultaylarına yansıyacaktır. Eğer başarı elde edilirse dünyaya verilecek mesaj ve sonrasında her ülkenin ayrı ayrı kamuoylarındaki psikoloji görülmeye değer bir atmosfer meydana getirecektir. İşte hepimize “dilde, işde, fikirde birlik” sözünü uygulamak için önemli bir fırsat. Üstelik bahsettiğimiz kişi Cengiz Aytmatov… 1928 doğumlu Aytmatov insanlığın temel meseleleri için (ötekileştirme/mankurtlaştırma, kendisi olma ve çevre felâketleri gibi) kafa yoran, eserleri 154 dile çevrilmiş ve coğrafyasını çoktan aşmış bir yazar ve fikir adamı…
Sayın Tural, Cengiz Aytmatov’un Nobel’e adaylığı için ilk kez bu yıl bir jüri oluşturduklarını ve buradan çıkacak teklif metninin Nobel komitesine gönderildiğini ifade etti. Teklif jürisinde çok değerli isimler var. Özellikle Kazakistan Kökçetav Üniversitesi Rektörü Şakir İbrayev, Kırgızistan Manas Üniversitesi Rektörü Süleyman Kayıpov, Azerbaycan Atatürk Merkezi Başkanı Nizami Caferov, Kırgızistan Cengiz Aytmatov Akademisi Başkanı Abdıldacan Akmataliyev teklif heyetine dış yurtlardan katılarak destek oluyorlar. Yüksek Kurum Başkanı’nın özellikle üzerinde durduğu nokta bu işi herkesin sahiplenmesi ve adeta tek vücut olunması. Öte yandan iyi organize olunabilirse tüm Türk toplulukları için bu mesele “lobi” kavramına bakışımızda ilerleme sağlayabilir. Her zaman ifade ediyoruz. Artık bu kavram dış politikamızın değişmez bir enstrümanı olmalı.
Mankurt’u hatırlayalım
Mankurt, Aytmatov’un 1980 yılında yazdığı “Gün Uzar Yüzyıl Olur” romanında bir Kırgız destanından hareketle betimlediği efsane kavramın adıdır. Ve artık literatüre girmiştir. Pek çoğumuzun bildiğine eminim. Ama bilmeyenlerimiz için işte bu destandan bazı hatırlatmalar. M.S 200’lü yıllarda Orta Asya’daki Juan Juanlar, Kırgızların komşusu ve can düşmanıymış. Juan Juanlar, Kırgız kabile ve oymaklara saldırır, yakıp yıkarlarmış. Ve esir aldıkları Kırgız savaşçılarını köleleştirmek için mankurtlaştırma yöntemini kullanırlarmış. Esirin başını kazır, saç tellerini tek tek kökünden çıkarırken, bir kasap da hayvanı öldürüp derisini yüzermiş. Taze hayvan derisini, esirin kazınmış başına sımsıkı sararlarmış. Başı saran hayvan derisi güneşte büzüştükçe mengene gibi olurmuş. Esirlerden sağ kalanlar hafızalarını, kimliklerini kaybederlermiş. Juan Juanlar, belleğini yitiren tutsağı alır, içecek-yiyecek verirlermiş. Gücünü toplayan tutsak, artık bir “mankurt” haline gelmiştir. Kim olduğunu, hangi soydan, hangi kabileden geldiğini, anasını, babasını, çocukluğunu bilmezmiş. Yani kendisine, atasına ve tarihine yabancılaşırmış…