82. Dil Bayramı Kutlandı

82. Dil Bayramı etkinliği ve Türkiye-Polonya ilişkilerinin 600. yılı münasebetiyle düzenlenen “Milletlerarası Dil ve Edebiyat Toplantısı”, Türk Dil Kurumu Konferans salonunda gerçekleştirildi. Programda Türk Dil Kurumu Başkanı Sayın Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Sayın Prof. Dr. Derya ÖRS, Polonya Cumhuriyeti Büyükelçisi Sayın Mieczyslaw CIENIUCH ve Başbakan Yardımcı Sayın Prof. Dr. Numan KURTULMUŞ birer açış konuşması yaptılar.

Konuşmasına Dil Bayramı’nın Türkiye için hayırlı olmasını dileyerek başlayan KURTULMUŞ, Türkiye ve Polonya arasındaki ilişkilerin Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk yıllarından itibaren tesis edildiğini anımsatarak iki ülke arasındaki ilişkilerin 600. yılının her iki ülke açısından da önem verilen bir mesele olduğunu belirtti. Türkiye ile Polonya arasındaki ilişkilerin her alanda artırılacağını ve bunun Avrupa’da örnek ilişki olarak ortaya çıkacağını vurgulayan KURTULMUŞ, böyle bir ilişkinin Dil Bayramı dolayısıyla hatırlanmış olmasının ayrı bir güzellik olduğunu ifade etti.

Milletlerin kültürlerini, medeniyetlerini oluşturan iki temel meseleden birinin ortak dil, diğerinin ise ortak din olduğunu ifade eden KURTULMUŞ, Türkiye’de dil bilincinin artırılmasına vesile olan bu tür etkinliklerin çok önemli olduğunu vurguladı.

Dil, insanın özvarlığıdır:
Entelektüel meselelerdeki fikri sürekliliğin sağlanabilmesi için bu tür kongre ve bayramların sürekli olarak var olması gerektiğini, böylece dile olan önemin ortaya çıkarılabileceğini kaydeden KURTULMUŞ, dilin insanın özvarlığı olduğunu, insanların ve toplumların dilleriyle var olduğunu, dille aile, vatan, millet ve toplumun oluştuğunu belirterek kelimelerle ifade edilen dilin sadece fiziki dilden ortaya koyulan kelimelerden bambaşka bir şey olduğunu, dilin aynı zamanda fikrin, zikrin, medeniyetin ortaya konulduğu bir araç olduğunu vurguladı. KURTULMUŞ, daha sonra şunları söyledi:

“Aslında dilin en fazla ilgili olduğu yer, gönül dilidir. Her medeniyetin ortaya koymuş olduğu dil, aslında bir gönül coğrafyasından beslenir. Konuştuğumuz her kelimenin zihin dünyamızda bir karşılığı vardır. Bu çerçevede konuştuğumuz bugünkü dil, Türkiye Türkçesi dediğimiz dil, 13. yüzyılda Yunus Emre’nin diliyle bize aktarılmış ve ortaya çıkmış bir dildir. Bu dil bize Horasan Erenleri ile gelmiş büyük bir okyanusun, büyük nehrin bize ulaştırdığı dildir. Ali Semerkandilerin, Ahmet Yesevilerin, Hacı Bektaşi Velilerin, Taptuk Emrelerin, Sarı Saltukların, Somuncu Babaların ve nihayetinde Taptuk Emre’nin dergâhından çıkmış Yunus Emre’nin o birikimleriyle bugüne kadar gelmiş ve Türkçe diye bizim konuştuğumuz bu aracı oluşturmuştur. Bu dil, sadece konuşmayı sağlamıyor, haberleşmeyi ve birbirlerimizle etkileşimi sağlamıyor. Bu dil, aynı zamanda bir eyleyiş biçimini, bir iş yapma tarzını da ortaya koyuyor. Dili aynı zamanda bir işleyiş tarzı olarak da görmek zorundayız. Türkçe, bu ruhun, eyleyişin, bu iş tutma tarzının, bu insanlarla ilişki biçiminin manifestosudur. Atasözlerinden deyişlere, şiirlerden türkülere kadar Türkçe’nin her kelimesinde bu ruhun, işleyişin izleri görülür.”

Türkçemiz ruh dilimizdir:

“İşte tam da özellikle günümüz dünyasında, Türkçe’nin bu ruh diline her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunun altını çizmek isterim. İslam coğrafyasına, yakın coğrafyaya ve dünyaya baktığımızda, maalesef bir tarafta İslam adına kinin, nefretin, insanlara düşmanlığın, zulmün, haksızlığın icra edildiği bir anlayış ortada. Bir diğer tarafta da bütün bunları bahane ederek topyekûn İslam dünyasını bir saldırı altında tutmak isteyen İslamofobianın dili ortada. Bunların her ikisi de aslında sadece ortaya çıkarak bir takım işler yapmaktan öte bir dili de temsil etmekteler. Ne bu anlamda İslam adına kini, nefreti ortaya koyan dil tek başına kendisidir, ne de onun karşısında bunu bahane ederek İslamofobiayı ortaya koyan dil tek başına kendisinden ibarettir. Bunların beslendiği bir kültür ve gönül coğrafyası, bir zihniyet dünyası vardır.”

Gönül diline ihtiyaç duyulan bir dönemdeyiz:
Türkçenin bu anlamda sadece bu iki önemli tehlikeye karşı hem Türkiye coğrafyasını hem bütün dünyayı koruyabilecek argümanları geliştirmekle yükümlü olduğunu belirten KURTULMUŞ, ”Hem de Türkçe dilini ortaya çıkaran gönül dünyasını, yani Ahmet Yesevileri, Ali Semarkandileri, Sarı Saltukları, Yunus Emreleri, onların dilini bugünün dünyasına, bugünün Türkçesiyle tercüme etmek ve anlatmak durumundadır. Dolayısıyla bu dili oluşturan zihin dünyası, her zamankinden çok insanların ihtiyaç duyduğu bir dönemden geçiyor. Bunları bugünün diliyle dünyaya anlatmakta büyük faydalar var. Dünyanın barış ve huzur ortamına kavuşmasında Türkçe dilinin, arkasındaki engin medeniyet birikiminin çok büyük faydası olacaktır.

“Eline, diline, beline sahip ol.” sözünün ortaya koyduğu gönül zenginliği bundan güzel bir şekilde ifade edilemez. Ayrıca ”Yaratılanı hoş gördük, Yaratandan ötürü.” sözü de dünyada birlikte, barış içinde yaşamayı ifade etmek için dil, din, mezhep farklılıklarını bir tarafa koyarak, insanları hazreti insan olarak gördüğümüzü bu cümleden daha güzel hangi cümleyle ifade edebilirsiniz?

Özellikle gençlere düşen, bunları 21. yüzyılın diliyle bu güzel Türkçeden, asırlardır damıtarak getirdiğimiz güzellikleri bütün dünyaya en güzel şekilde sunabilmektir. Her zamankinden çok dünyanın barışa, dostluğa ihtiyacı var, her zamankinden çok bizim medeniyet havzamızın barış dilinin bütün dünyaya yayılmasına ihtiyacı var. Bunun için elimizden gelen bütün gayreti göstereceğiz. Bunun için genç nesillerimizi, bu gönül dünyasının, bu ruh köklerinin temel dinamikleriyle buluşturacağız. Meselenin sadece bir dilden ibaret, bir dil bilmekten ibaret değil aynı zamanda bir gönül bilmek olduğunu hep beraber öğrenecek ve dünyaya öğreteceğiz.”

Türkçe zenginliğini koruyacak:
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Sayın Prof. Dr. Derya ÖRS de Türkçenin dünyada sayılı dillerden birisi olduğunu, bütün bilim camiasının kabul ettiğine dikkat çekti.

ÖRS, Türkçenin tarihi süreç içinde değişikliklerden geçtiği eşikler olduğunu vurguladı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkçe’nin köklü ve güçlü bir dil olması sebebiyle söz varlığını ve ifade gücünü geliştirmeye devam ettiğini kaydeden ÖRS, Türkiye’de dil konusunda ne yazık ki sürekli olarak karanlık bir tablo çizilmeye çalışıldığını vurguladı.

Teknoloji ve kültürün de etkisiyle Türkçe’nin bugün bulunduğu noktada, batı dillerinden veya başka dillerden kelime alması sürecinin devam ettiğine de değinen ÖRS, Türkçenin asli söz varlığı, kelime dağarcığı, hazinesi, her zaman çok güçlü bir edebiyatı, tarihi, kültürü, sanatı, medeniyeti taşıyacak büyüklükte olmayı sürdüreceğini de vurguladı.

ÖRS, bayram olarak idrak ettiğimiz bu günde karamsar tablolar çizmek, Türkçe elden gidiyor demek, ahlar vahlar etmek yerine; Türkçe konusunda toplumumuzu ve aydınlarımızı nasıl daha yüksek bir bilince kavuşturabileceğimiz konusunda çalışmalıyız, dedi.

Türkiye dışında Türkçenin başka lehçeleriyle beraber 200 milyonun üstünde insanın Türkçe ve Türk kökenli dilleri konuştuğuna işaret eden ÖRS, bütün bu diller arasında Türkiye Türkçesinin gerek tarihi süreçte gerek modern zamanlarda ürettiği sanat, kültür, bilim, felsefe ve edebiyat eserleriyle mümtaz bir mevkie sahip olduğunu vurguladı.

TDK’nin Türkçeye akın akın gelen teknik terimlerin karşılıklarını bulmak ve topluma yaymak amacıyla çok değerli çalışmalar yürüttüğünü belirten ÖRS, Türkçe köklerden üretilen, bilhassa batıdan gelen kelimelere karşılık üretilen kelimelerin zaman zaman yanlış ve komik görülebildiğini söyledi. Bununla ilgili bir algı yaratılmaya çalışılıyor diyen ÖRS, şunları belirtti:

“Yani TDK, 1500 sayfalık bir Terim Sözlüğü çıkardığında ne yazık ki medya onun içinden sadece bir kaç tane üzerinde oynanabilecek kelimeyi seçerek, bilim insanlarının yaptığı çalışmanın tamamını itibarsızlaştırıyor, küçük hale getiriyor ve değersizleştiriyor. Oysa 10.000 önerilen sözcükten 100-200’ü bile Türk Dili’nin söz varlığına eklenmiş olsa bunun 10 yıl zarfında 3.000-5.000 bin kelime demek olduğu aşikârdır.”

Polonya Cumhuriyeti Büyükelçisi Sayın Mieczyslaw CIENIUCH, ilk Polonya elçisinin 1914 yılında Osmanlı döneminde Bursa’ya geldiğini ve o günden bu güne ilişkilerin geliştiğinden bahsetti. Bugünün aynı zamanda Avrupa Diller Günü olduğunu vurgulayan CIENIUCH, yabancı dillerin farkındalığını hissetmek için bu günü fırsat bilmek gerektiğini, Avrupa’nın entelektüel çeşitliliğinin dildeki zenginliğe bağlı olduğunu vurgulayarak, bu programa davet edilmesinden duyduğu memnuniyeti ifade ederek Türkçe teşekkür etti.

Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Sayın Prof. Dr. Mustafa KAÇALİN ise Türkiye-Polonya ilişkilerine dikkat çekerek, Polonya’daki Türkoloji çalışmalarının kökeninin çok eskilere dayandığını anlattı.

İlk ilişkilerin tercümanlar vasıtasıyla Osmanlı döneminde başladığını kaydeden KAÇALİN, sonraki yıllarda kurulan Türkoloji bölümleriyle yayıncılık faaliyetlerinin de hayata geçtiğini dile getirdi.

Program, Türk müziği dinletisi ve ardından “Dil Bayramı Özel Oturumuyla” devam etti.

Invalid Displayed Gallery