VII. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Dünya Türkologlarını Buluşturdu.

Türk Dil Kurumunca dört yılda bir uluslararası kapsamda düzenlenen Uluslararası Türk Dili Kurultayı’nın yedincisi 24-28 Eylül tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirildi. İlki 1932’de Atatürk’ün öncülüğünde düzenlenen ve Türk Dil Kurumunun kuruluşundan bu yana yürüttüğü en önemli etkinliklerden biri olan dil kurultayları dünyadaki Türk dili araştırmalarında da özel bir yere sahip. Bugün Türk dilinin, Türk kültürünün ana eserleri dediğimiz eserler bu kurultaylarda verilen kararların, ardından yürütülen çalışmaların ürünleri.

Türk dili kurultaylarının yedincisine yurt içinden 126 bilim adamı katılırken kurultay 25 ülkeden 80 bilim adamını konuk etti. Kurultayda toplam 206 bildiri sunuldu.

 

Kurultay’ın açılışı 24 Eylül’de sırasıyla Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkan Vekili Dr. Nazif Öztürk, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek’in konuşmalarıyla yapıldı.

 

Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin, Atatürk’ün başlattığı kurultay geleneğinin vefatından sonra dernek genel kuruluna dönüştüğünü ve bilimsel niteliğini giderek kaybettiğini, 1988 yılından itibaren ise TDK’nin Türk diliyle ilgili ilmî bildirilerin sunulduğu, tartışıldığı ve Atatürk’ün başlattığı uluslararası kurultay geleneğine döndüğü bilgisini verdi. Gelişen dünya, değişen dil algısı, kurumların kendisini bu yeni düzene göre dönüştürme, geliştirme zorunluluğunu doğurmuştur, diyen TDK Başkanı, eski yapılarda, eski usul çalışma yöntemleriyle söylenecek yeni şeyler bulmanın giderek zorlaştığının altını çizdi. 2011’de çıkan 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden düzenlenen yapısıyla TDK’nin akademik yönünün güçleneceğinin, dilin çok farklı alanlarını kuşatacak disiplinler arası çalışmalara, projelere imkân sunacağının aktarıldığı konuşmada Prof. Dr. Kaçalin, katılımcı bilim adamlarından yeni projelerin şekillenmesi ve çalışmaların nihayetlendirilmesinde, Kurumun doğal üyeleri olarak hareket etmelerini beklediğini söyledi.

 

 

 

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkan Vekili Dr. Nazif Öztürk açış konuşmasında, öncelikle Anadolu Türkçesinin, ardından da bu dili konuşan bütün toplulukların söz varlığının tespiti, derlenmesi çalışmalarının önemi üzerinde durdu. Konuşmada üzerinde durulan ikinci konu ise bu söz varlığından ne ölçüde yararlanılabildiğiydi. Gelişmiş ülkelerde ve Türkiye’de çeşitli eğitim düzeylerinde edinilen kelime sayılarını karşılaştıran Dr. Öztürk, yazarların kaç kelime ile yazdıklarının da tetkik edilmesine ihtiyaç olduğunu söyledi. Bütün bu bilgilerin değerlendirilmesi ve hedeflerin belirlenmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Nazif Öztürk sözlerini şöyle tamamladı: “Eğer hedeflerimiz yoksa daha öncekilerin tekrarıyla uğraşıp duruyoruz. Bu kurultaydan bu konularla ilgili somut kararlar çıkmalı ve bu somut kararları hükûmetimiz, milletimiz uygulamalı. Bunları yapabilmeliyiz ki bu dilin varisi olan 75 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bu servetten kendi nasibini ve hissesini almış olsun.”

 

 

 

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise VII. Uluslararası Türk Dili Kurultayı’na 469 başvurunun yapılmış olmasının Türkçenin dünya dilleri arasındaki ehemmiyetini ve kurultayın bilim dünyasındaki itibarını gösterdiğini 469 başvurudan 206’sının kurultayda sunulmaya değer görülmesinin ise kurultayın niteliği hakkında ipuçları verirken ilmî anlamdaki beklentileri de yükselttiğini söyledi. Arınç, hâlâ geçmişin sorunlarını düşünen değil on, yirmi hatta elli yıl sonra bilim dünyasının varacağı yeri görüp, öngörüler geliştirip, çalışma alanlarının belirlenmek zorunda olduğunu vurgularken sorumluluğun bilim adamlarına düştüğünü ifade etti. Üniversitelere ve öğretim üyelerine seslenen Bülent Arınç, “Öğrencilerinizi bunları dikkate alarak, yeni konulara yönlendirin, ders programlarınızı buna göre düzenleyin. Üniversitelerimiz projeleriyle bizleri, hükûmeti, YÖK’ü zorlamalı. Türk Dil Kurumunun, ihtiyaç duyulduğu hâlde, yeterli sayıdaki çalışmaya konu olamamış alanların tespiti noktasında araştırma yaptığını ve bu alanlara yönelen genç bilim adamlarına burs verdiğini biliyorum. Bu mühim bir teşviktir. Sizler de öğrencilerinizi bu konulara yönlendirin.” dedi. Çalışmaların gerçek hayata yansıtılabilmesinin önemi üzerinde de durulan konuşmada bilim dünyasına bu dört günde yapılacak katkıların tartışılıp geliştirilmesi yeni ve sorun çözücü neler yapabiliriz noktasında yol gösterici sonuçların alınmasının değeri üzerinde duruldu. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç sözlerini şöyle tamamladı: Bu kurultayla birlikte aynı günler içinde Dil Bayramı’mızın da sekseninci yılını kutluyoruz. Türkçenin gelişmesi yönündeki gayretlerin bütün yurttaşlarımızca ortak bir şuur ve sorumlulukla sürdürülmesi dileğiyle Dil Bayramı’mızı da kutluyorum. Dilinde üstünlüğe erişememiş bir milletin kültür bakımından da gerçek bir üstünlüğe erişemeyeceğini hatırlarda tutmalıyız.”

 

 

TBMM Başkanı Cemil Çiçek açış konuşmasında Türkçenin Anadolu’da 75 milyon, dünyada milyonlarca insanın konuştuğu temel iletişim aracı olduğunu belirtti ve ”Bizi millet yapan, tasada ve kıvançta buluşturan ortak hafızamızdır. O açıdan millîdir, millî kültürümüzün oluşmasını sağlayan en önemli unsurdur.” dedi. Ancak bir medeniyet, kültür ve sanat dili olan Türkçeyi eğitim, edebiyat, sanat, siyaset ve sokakta çok göremiyoruz tespitini yapan Çiçek, dilin bozulmasıyla kimlik, kültür ve irfanın da bozulacağını, dolayısıyla sokak hayatı ve cemiyet ilişkilerinin bozulacağını, değerleri yerine koymakta, kuşaklar arası köprüyü, uyumu, iletişimi kurmakta zorlanılacağını kaydetti ve sözlerini şöyle sürdürdü “Kuşaklar arası yabancılaşma artar. Bugün yaşanan odur. Fuzuli’yi, Baki’yi, daha kötüsü Yahya Kemal ve Mehmet Akif’i anlamaz, bilmez hâle geliriz. Millî mücadelemizin sesi ve şairi olmuş bir ismi anlamakta zorlanıyoruz.” Böyle olunca kültür açısından eksik, iyi yetişmemiş nesiller görüldüğünün altı çizilen konuşmada siyasette de doğru ve düzgün bir dilin kullanılmadığı kaydedildi, bütün bunların konuşamayan, polemik yapan, kavga eden, çözüm üretemeyen gençleri ve siyasetçileri doğurduğu belirtildi. Dilimizin gelişmesi; demokrasiyi, iletişimi ve kültürü de geliştirecektir, bu hepimizin ortak sorumluluğudur, daha fazla dile, edebiyata ve kültüre ihtiyacımız var, diyen TBMM Başkanı, kanunların ve Anayasa’nın dili konusundaki tespitlerini ve yürüttükleri çalışmaları aktardı.